27 Ağu Göz Hastalıkları
Diabetik Retinopati :
Diabet hastalığına bağlı olarak gelişen ‘diabetik retinopati’ 20-65 yaşları arasında körlüğe neden olan en sık nedendir. Tedavi edilmediği taktirde körlük riski şeker hastası olmayanlara göre 25 kat daha fazladır. Retina tabakasındaki problemlerin ana nedeni şeker hastalığına bağlı olarak retina damarlarındaki bozulmalardır. Bu bozulmalar neticesinde hastalığın erken evresinde retina tabakasında mikroanevrizmalar (ufak damar baloncukları), kanamalar, ödem (su toplanması), eksuda (damardan sızıntı nedeniyle birikintiler) görülürken daha ileri evrelerde sinir tabakasına oksijen gidememesi (iskemi), göziçinde yeni damarların ve zarların oluşması tablosu ile karşılaşılır.
Hastalığın son evresinde bu yeni damarlardan göz içine kanamalar, zarların retina tabakasını göz duvarından ayırması (retina dekolmanı) gibi daha ciddi sonuçlarla körlük gelişir. Bu yüzden bu hastalarda erken teşhis ile uygun takip ve tedavi çok önemlidir. Günümüz modern teknolojisi ile bu hastalarda körlük oranı %5’in altına düşürülebilmektedir.
Diabet hastaları ilk tanı aldıkları zaman mutlaka bir göz hekimi tarafından muayene edilmeli ve bir yıldan daha uzun ara vermemek kaydıyla doktorunun önerdiği sıklıklarla kontrollerine devam etmelidirler. Bu muayeneler sırasında göz doktoru gerek duyduğunda göz anjiografisi çekebilir. Kol damarından bir ilaç verdikten sonra oturur yapılan bu işlem birkaç dakika sürmekte ve bu yöntemle retina tabakasında sızıntı yeri, iskemi, yeni damarların varlığı gibi konular daha ayrıntılı incelenmektedir. Bu hasta grubunda sık kullanılan bir diğer muayene yöntemi de optikal koherens tomografi’dir. Bu yöntemle bir dakikadan daha kısa bir süre içerisinde retina tabakasını 5-10 mikron düzeyinde çözünürlük ile inceleyebilmek mümkündür.
Diabetik retinopatinin tedavisinde asıl amaç eldeki görmenin muhafaza edilmesidir. Bu amaçla en sık kullanılan tedavi yöntemi lazer tedavisidir. Lazer tedavisi ağrısız bir girişimdir. Bu girişimle retina tabakasındaki ödemin azaltılması, kanamaya meğilli olan göz içinde yeni oluşmuş olan damarların geri çekilmesinin sağlanması hedeflenir. Yine bu amaçla lazer tedavisinin yeterli olmadığı durumlarda göz içine enjeksiyon ile ilaç verilmesi önerilebilinir. İleri evrelerdeki olgularda cerrahi tedavi gerekebilir. Yüksek teknolojinin kullanıldığı ve bu konuda deneyimli cerrahın gerçekleştireceği ‘vitrektomi’ operasyonu ile göziçindeki kanamalar, zarlar temizlenir ve ayrılmış olan retina tabakası yerine yerleştirilir. Ameliyat sonunda duruma göre göz içine gaz ya da silikon yerleştirilebilinir.
Bu konu ile ilgili olarak aşağıdaki videoları izleyebilirsiniz :
Retinal Yırtık ve Retina Dekolmanı :
Gözün içerisinde görmeyi algılayan sinir tabakası olan retina normalde gözün iç duvarına yapışık vaziyettedir. Gözün arka boşluğunu dolduran, jel kıvamındaki vitreus ise retina tabakası ile zayıf bir yapışıklık gösterir. Yaşlanma veya bir takım hastalıklar neticesinde vitreus içerisinde bozulmalar olur ve retina tabakasından ayrılmaya başlar. Ayrılma esnasında hasta tarafından ‘ışık çakmaları’ algılanabilir. Bu ayrılma esnasında bazen retinada yırtık gelişir. Hasta bu aşamada ‘kurum yağması’, ‘göz önünde karaltılar’ algılayabilir. Retinadaki bu yırtık yerinden retinanın arkasına geçen sıvı retinayı göz duvarından ayırmaya başlar. Buna yırtıklı retina dekolmanı denir. Miyoplar, ailesinde retina dekolman öyküsü olanlarda, katarakt ameliyatı geçirmiş olanlarda, öbür gözünde retina dekolmanı geçirmiş olanlarda risk daha fazladır. Daha az oranda görülen yırtıksız retina dekolmanında ise neden göziçinde oluşmuş olan zarların kontrakte olarak retinayı göziçine doğru çekmesi (traksiyonel) veya retina altında sıvı birikmesi (seröz) olabilir.
Retina dekolmanı geliştiğinde görmede kısmi yada tam kayıp olabilir. Retina dekolmanı gelişmeden önce yırtık yada retina yırtığa neden olabilecek incelme ve bozulma alanları saptandığında bu bölgenin çevresine lazer veya dondurma (krioterapi) işlemi uygulanır. Burada amaç yırtığın etrafındaki retina tabakasının göz duvarına daha sıkı yapışmasını sağlayarak retina dekolmanının gelişimini önlemektir.
Retina dekolmanı geliştiğinde mümkün olan en kısa süre içerisinde cerrahi tedavi gerekir. Ameliyatın geciktirilmesi başarı şansını azaltır. Ameliyatta gözün durumuna göre, gözün dış duvarına silikon bantlar yerleştirilmesi, gözün içine gaz enjeksiyonu (pnömatik retinopeksi) veya vitrektomi yöntemleri kullanılabilir. Ameliyat sonrası görmenin düzelmesi uzun vakit alabilir, düzelme tam olmayabilir. Dekolmanın tam düzelmediği hastalarda tekrar operasyon gereksinimi olabilir.
Bu konu ile ilgili olarak aşağıdaki videoları izleyebilirsiniz :
Yaşa Bağlı Maküla Dejenerasyonu (Sarı Nokta Hastalığı) :
Maküla bölgesi retinada keskin görmeyi sağlayan alandır. İleri yaşlarda (60 yaş üstü) en sık körlük nedenleri arasında yer alan ve halk arasında ‘sarı nokta hastalığı’ da denilen yaşa bağlı maküla dejenerasyonunda (YBMD) bu bölgedeki hücrelerde hasar oluşmaktadır. Hastalarda en sık görülen ‘kuru’ tip olup görme kaybı yavaş olarak gelişmektedir. Hastaların yaklaşık %10’unda görülen ‘yaş’ tipte ise görme kaybı hızlıdır. Yaş tipteki olguların tedavisinde fotodinamik terapi veya göziçine anti-VEGF denilen ilaçların enjeksiyonu kullanılmaktadır.
Bu konu ile ilgili olarak aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz :
Prematür Retinopatisi :
Daha göz içindeki damarlar gelişmeden erken doğan çocuklarda retina tabakasında anormal damar oluşumu ve fibrozis gelişimi ile karekterizedir. Herhangi bir semptomu olmadığından, 32 haftadan önce doğan ve ağırlığı 1500 gr’ın altında olan bebekler bu konuda tecrübeli bir göz hekimi tarafından muayene edilmelidirler. Tedavisinde gözlem, lazer, krioterapi veya ameliyat yapılabilmektedir.
Bu konu ile ilgili olarak aşağıdaki videoları izleyebilirsiniz :
- TV’de yayınlanmış Prematür Retinopatisi ile ilgili bir VTR – No:1
- TV’de yayınlanmış Prematür Retinopatisi ile ilgili bir VTR – No:2
Katarakt :
Göz içindeki merceğin saydamlığını yitirip, kesifleşmesine katarakt denir. Doğuştan başlayarak her yaşta görülebilmesine karşın en sık nedeni mercekteki ‘yaşlanmadır’. En önemli belirtisi görmede azalma olan kataraktın tek tedavisi cerrahidir. Cerrahide en sık kullanılan yöntem olan ve halk arasında ‘dikişsiz ameliyat’ olarak bilinen fakoemülsifikasyonda, göz damla ile uyuşturulup, göziçine yaklaşık 2 mm’lik bir kesiden girilerek kesif mercek titreşen ses dalgaları ile temizlenir ve göziçine suni mercek yerleştirilir.
Bu konu ile ilgili olarak aşağıdaki videoları izleyebilirsiniz :
Glokom :
En sık körlük nedenlerinden biri olan glokomda görmeyi sağlayan sinir tabakasında geri dönüşümü olmayan hasar oluşmaktadır. En önemli risk faktörü göziçi basıncının yüksek olmasıdır, ancak bazı glokom hastalarında göziçi basıncı normal seviyelerde olabilir. Dolayısıyla tanı koymak ya da tanıyı ekarte etmek için sadece göziçi basıncını değerlendirmek doğru değildir. Hastaların çoğunda sinsi seyirlidir, ağrı ve kızarıklık gibi şikayetlere neden olmadan zamanla görmeyi azaltır. Bu yüzden hastalığın erken teşhisi çok önemlidir. Bilgisayarlı görme alanı testi, optik sinir başı ve liflerinin analizi teşhis yanı sıra tanı almış hastaların takibinde kullanılan başlıca yöntemlerdir. Tedavisinde göziçi basıncını düşürmeye yönelik damlalar, lazer yada cerrahi yöntemler kullanılmaktadır.
Bu konu ile ilgili olarak aşağıdaki videoları izleyebilirsiniz :
- Kent ve Sağlık Programı (03.03.2011) Bölüm : 1/4
- Kent ve Sağlık Programı (03.03.2011) Bölüm : 2/4
- Kent ve Sağlık Programı (03.03.2011) Bölüm : 3/4
- Kent ve Sağlık Programı (03.03.2011) Bölüm : 4/4
Nöro-Oftalmoloji :
Göz sinirinde yada gözün daha da gerisinde, beyindeki problemler nedeniyle görmede oluşan bozulmaları ve göz küresindeki, göz kapaklarındaki hareket bozuklukları ile uğraşır, bu bozuklukların nedeninin ortaya konulması, tetkiki ve tedavi yöntemlerini belirler. Bu durumlarda hastayı genelikle nörolog ve göz hastalıkları uzmanı birlikte takip ederler. Öncelikle detaylı bir göz muayenesi gereklidir, eğer gözün kendisinde olan problemlerle açıklanamayan görme veya hareket bozuklukları varsa nörolojik muayene ve tomografi yada manyetik rezonans yöntemleri ile beyinin görüntülemesi gerekir.
Gelip geçici görme kaybı, ani görme kaybı, renkleri soluk görme, çift görme, göz kapağında fazla açılma veya düşmeler, göz bebeklerinde eşitsizlik, göz kapaklarında ve yüzde kasılmalar çok ciddi nörolojik bozuklukların habercisi olabilir.
Bu konu ile ilgili olarak aşağıdaki videoları izleyebilirsiniz :
- Kent ve Sağlık Programı (28.04.2011) Bölüm : 1/4
- Kent ve Sağlık Programı (28.04.2011) Bölüm : 2/4
- Kent ve Sağlık Programı (28.04.2011) Bölüm : 3/4
- Kent ve Sağlık Programı (28.04.2011) Bölüm : 4/4
Göz Kapakları Bozuklukları :
Oküloplastik cerrahi; göz biliminin göz kapakları, gözyaşı yolları ve orbita (göz çukuru) hastalıklarıyla ilgilenen branşıdır. Bu durumlarda göz kapağı içe dönüklükleri (entropiyum), dışa dönüklükleri (ektropiyum), göz kapağı düşüklükleri (ptozis), kirpiklerin içeri dönmesi, doğuştan yada sonradan oluşan göz yaşı kanalı tıkanıklıklarının açılması, göz tümörü ameliyatları ve kapak spazmı durumlarında botoks uygulamaları yapılmaktadır.
Genellikle kalıtsal faktörlerle birlikte yaşlanma nedeniyle oluşan göz kapağı sarkmalarının düzeltilmesi için yapılan cerrahi girişimler blefaroplasti olarak adlandırılır.
Ptozis, üst göz kapağı düşüklüğü, doğumsal, darbe sonrasında, göz ameliyatları sonrasında yada ilerleyen yaşlarda kas zayıflığına bağlı oluşabilir. Kapak düşüklüğü (ptozis) üst gözkapağı seviyesinin normalden aşağıda olmasıdır. Doğuştan olanlarda göz kapağını kaldırmak için alın kasını kullanmak için askı kullanmak gerekir. İleri yaşta oluşan ptoz durumlarında, cerrahi olarak göz kapağını kaldıran kası kısaltmak , güçlendirmek hedeflenir.
Kirpiklerin içe dönmesi, gözün yüzeyel tabakalarında çizilme, batma, yaşarma, ağrı gibi belirtilere, ileri durumlarda korneada yara oluşmasına ve görme kaybına neden olabilir. Bu durum da cerrahi olarak kapak ve kirpikler dışarı çevirilerek düzeltilmelidir
Yüz felci durumunda, yada entropiyum denilen alt göz kapağının dışa dönmesi durumunda göz dış etmenlere açık hale gelir ve öncelikle kuruma, daha sonrada infeksiyona oluşur. Yaşarma, batma, yanma gibi belirtiler oluşabilir. Cerrahi girişimle tekrar normal kapak pozisyonu sağlanmalıdır.
Göz Kapaklarının İstemsiz Sıkılması (Blefarospazm) :
Göz kapaklarını kapatan kasların kişinin iradesi dışında aşırı biçimde kasılması durumu, blefarospazm genellikle 40 yaşından sonra ortaya çıkar. Tedavi için öncelikle botox gözkapağına ve çevresine belirli noktalara enjekte edilir ve gözkapağı kaslarının aşırı kasılmasını önler. İlacın etki süresi, genellikle 4-6 aydır. Belirli aralıklarla tedavinin tekrar edilmesi gerekebilir.
Üveit Nedir?
Gözün damar tabakasında oluşan inflamasyona üveit denilir. Tedaviden sonra da zaman zaman tekrarlayabilmektedir. Gözün ön bölümünde oluşan iridosiklit denilen iltihaplar tedaviye erken ve iyi cevap verir. Gözün arka kısmındaki iltihaplara ise arka üveit denilmektedir ve ciddi kalıcı görme kayıplarına yol açabilir.
Üveit hastalığına yol açan nedenler çoğu vakada tespit edilememektedir. Bazı vakalarda ise beraberinde romatizmal yada enfeksiyöz bir hastalık bulunabilmektedir. Bu hastalıkların arasında; sifiliz, tüberküloz, bruselloz, herpes, ve AIDS gibi enfeksiyöz hastalıklar, kollajen doku ve otoimmün kaynaklı olarak tanımladığımız sistemik hastalıklar eşliğinde de üveit görmekteyiz. Bunlara örnek olarak Türkiye’de sıklıkla Behçet Hastalığı, sarkoidoz, ankilozan spondilit, ve romatoid artrit verilebilir. Altta yatan hastalığın ortaya çıkarılması için detaylı tetkikler yapılması gerekebilir.
Üveit gözde kızarıklık, ışığa bakamama, bulanık görme veya görmede azalma, göz çevresinde ağrı, uçuşmalar şeklinde belirti verir. Hastalık merkezi bölgede ise daha çok görme azalması şeklinde bulgu verir.
Üveit Tedavisinde Kullanılan İlaçlar Nelerdir?
İzole, idiyopatik veya sistemik hastalıkların varlığında olan üveitler detaylı olarak değerlendirildikten sonra tedavi programlarına alınır. Etyolojideki hastalığın tedavisi çok önemlidir. Örneğin tüberküloz enfeksiyonu nedeni ile üveit gelişen bir hastanın üveit tedavisi ile birlikte tüberküloz enfeksiyonunun tedavisi yapılmalıdır.
Üveit tedavisinde genellikle kortikosteroid içeren damlalar ve bazen merhemler kullanılır. Ağızdan yada damardan sistemik kortikosteroid kullanılabilir, bazı durumlarda gözün çevresinden kortikosteroid enjeksiyonu da uygulanabilmektedir. Kortikosteroidler ciddi yan etkileri olan ilaçlardır, tedavisi yavaş yavaş azaltılarak kesilmelidir. Göz bebeğindeki yapışıklıkları önlemek ve göz çevresindeki ağrıyı azaltmak amacı ile göz bebeğini büyütücü damlalar kullanılırlar Bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar tek başına yada kortizon ile birlikte kullanılır. Ön üveitte kortikosteroid içeren damlaların yanı sıra göz bebeğini genişletici damlalar yapışıklıkları önlemek ve göz çevresindeki ağrıyı azaltmak amacı ile kullanılırlar. Hastalığın tedavisinde yakın takip ve periyodik kontroller önem taşır.